Gezilecekler

Gezilecekler

DEMRE'NİN TARİHİ

Myra (Demre) her zaman Likya’nın en önemli şehirlerinden birisi olarak bilinir. En erken sikkeler M.Ö. 3.YY’la dayanır. Fakat şehrin M.Ö. 5. yy da kurulduğu tahmin edilmektedir. Roma egemenliği döneminde Myra (Demre) sosyal bir yaşamın merkeziydi. Bizans döneminde Myra önemli idari ve dini bir merkez olmuştur. Piskoposluk merkezi de olan Myra’da St. Nikolaos IV. yy başında Piskopos olarak görev yapmış ve o zamandan sonra Myra, hep haç yolu yapılan bir yer olmuştur. Bu açıdan Demre Hıristiyan dünyasının her zaman ilgisini çekmiştir. 
Likya’nın en iyi korunmuş tiyatrosu Demre’de bulunmaktadır. 29 oturma sırası ve 12 bin seyirci kapasiteli tiyatro Demre kalesine yaslanmıştır.

Myra metropolü Likya mezarlarının önemli örneklerini ihtiva etmektedir. Kayalar oyularak mezarlar kabartma ve yazılarla süslenmiştir.
Diğer önemli bir yapı St. Nikolaos Kilisesidir. Kilise bugün yaklaşık 7 metre toprak seviyesinin altındadır. St.Nikolaos’un kemikleri kilise içindeki mermer bir mezarda bulunurken, kemiklerinin büyük bir kısmı  İtalyanlar tarafından çalınmış ve Bari şehrine kaçırılmıştır. Diğer taraftan Bir Rus Prensi 1862 yılında Kiliseyi restore ettirmiştir. Ruslar, bir kilise çanı ilave ederek kubbeyi bir haç tonozu ile değiştirmişlerdir. St. Nikolaos’un bazı kemikleri bugün Antalya Müzesinde bulunmaktadır. St. Nikolaos çocukların ve gemicilerin koruyucu azizi ve bütün dünya çocuklarının da Noel Babasıdır. 
İlk defa 1904 yılında Eynihal adıyla köy statüsüne kavuşan Demre; 12/01/1968 tarihinde 4 köyün birleşmesiyle Belediye; 4 Temmuz 1987 gün ve 3392 sayılı yasa ile de Kale adıyla ilçe olmuştur. 24/03/2005 tarih ve 5322 sayılı Kanunla Kale ismi Demre olarak değiştirilmiştir.  
 


Muhteşem Doğası ve Zengin Tarihi ile bilinen Demre'de görmeden gitmemeniz gereken yerleri sizin için derledik.

Image

-1-

AZİZ NİKOLAOS KİLİSESİ

Antalya İli Demre İlçesinde bulunan Aziz Nikolaos Kilisesi Anıt Müzesi, tarihi, dini ve politik önemiyle ülkemizin önde gelen bir kültür mirasıdır. Aziz Nikolaos Kilisesi Ortodoks Hıristiyan dünyanın Ortaçağ’dan günümüze dek önem verdiği bir hac merkezidir. Ortaçağ boyunca Kudüs’e giden yolcuların Aziz Nikolaos Kilisesi’ni ziyaret ederek burada hacı oldukları, günümüzde de Ortodoks ziyaretçilerce hac yeri olarak önem verilen bir dini yapıdır. Ayrıca Ortodokslar için hac vazifesini yerine getirebilecekleri dünya da herhangi başka bir dini yapı da bulunmamaktadır

Patara doğumlu Aziz Nikolaos 4. yüzyılda Demre’de (antik adı Myra) yaşamış, burada piskoposluk yapmış ve aynı yerde yaşamını yitirmiştir. Denizcilerin, yoksulların, genç kızların, hastaların koruyucusu olan Nikolaos, gerçekleştirdiği mucizeleriyle ölümünden sonra Aziz mertebesine yükselmiştir. Bu nedenle, Nikolaos Ortodoks cemaatin en önemli Patron Azizi olmuştur. Nikolaos’un mezarı üzerine yapılan Kilise’nin tarihi 6. yüzyıla kadar inmektedir. Kilise 6. yüzyıldan itibaren bölgedeki depremler, sel gibi doğal afetler Akdeniz’deki yayılmalar nedeniyle tahribatlara maruz kalmış, farklı dönemlerde yenilenmiştir. Bugün ayakta olan Kilise binası 9. yüzyıl yapısıdır. 19. Yüzyılda Rus Çarı Nikolai I’in ilgisini çeken Aziz Nikolaos Kilisesi’nde Rus Arkeoloji Enstitüsü başkanlığında kazı ve onarım çalışmaları gerçekleştirilmiş, bazı eklemeler yapılmıştır.

Image
Image

-2-

2. MYRA ANTİK KENTİ

Bugünkü Demre İlçe merkezinde ve civarında yer alan Myra Antik Kenti, aynı adı taşıyan ova üzerinde kurulmuştur. Myros nehrinin (bugünkü Demre Çayı) batısındaki ulaşıma elverişli kanal ile şehrin denizle bağlantısı sağlanmaktaydı. Kanalın diğer yanında yer alan Andriake (Çayağzı) limanından da bölgenin deniz ulaşımı ve ticareti yürütülmekteydi. Myra Antik Kenti özellikle Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz Nikolaos Kilisesi (Noel Baba) ile ünlüdür. Kaya mezarları, Likçe yazıtları ve sikkeler, Myra'nın en azından İ.Ö. 5. yy.dan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösterirler. Strabon'un verdiği bilgiye göre Likya Birliğinin altı büyük kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda Myrrh adıyla anılır.

Tiyatronun hemen iki yanında, kabartmalı veya düz kaya mezarları yer alır. Likyalıların ahşap ev mimarisinin kaya mezarlarına en iyi uyarlanmış örnekleri olan Myra mezarlarının içinde, ölüyü ve yakınlarını betimleyen kabartmalı mezar, en ilginç örneklerden biridir. Ayrıca yine kabartmalı veya kitabeli birçok kaya mezarı, kayalığın güneye bakan yüzünde üst üste veya yan yana sıralanmaktadır

Image
Image

Kaya Mezarları

Tiyatro yakınındaki şehir merkezine giderken yolun solundaki hamam kalıntıları ise Roma Dönemi tuğla mimarisinin erken ve ilginç örneklerini oluştururlar. Şehrin su ihtiyacı, Demre Çayının aktığı vadi kenarındaki kayaya oyulmuş kanallarla karşılanmaktaydı. Likya konfederasyonunda 3 oy hakkına sahip 6 şehirden biri olan Myra'nın "En parlak kent" unvanıyla anılması ne denli önemli bir kent olduğunu göstermektedir. Myra'nın Likya konfederasyonuna ait sikkelerin yanında kendi adıyla basılmış sikkelerinde, şehrin ana tanrıçası Artemis'in Anadolu'nun en eski tanrıçası Kybele formunda temsil edilmiş olması ayrı bir önem taşımaktadır. Likya eyaletinin başkenti olan Myra'nın, St. Paul ve arkadaşlarının uğradıkları şehir olması Hıristiyanlıkça da özel bir önem taşımaktadır

-3-

ÜÇAĞIZ-KALEKÖY

Günümüzde Kaleköy olarak anılan antik Simena küçük bir Likya kıyı kenti olup, MÖ 4.yüzyıldan günümüze kadar iskan görmüş stratejik bir nokta olma özelliği gösterir. Bu özelliğini en canlı yansıtan kalıntı günümüze dek sağlam kalmış kale olup, buradan Kekova ve çevresinin en mükemmel manzaralarını izlemek mümkündür. Simena Türkiye’nin sadece denizden ulaşılabilen nadir yerleşimlerinden biridir. Kekova adası ve çevresindeki kıyılarda doğal, kültürel ve coğrafi değerlerin korunması amacıyla oluşturulmuştur, 260 km² alanı kaplayan Kekova Özel Çevre Koruma Alanı’nın içerisinde yer alan Simena antik kenti, 1. Derece arkeolojik sit alanı olarak tescillidir. Yöreye adını veren Kekova, hem Simena’nın tam karşısında kıyıya en yakın yeri 500 m. olan 7.4 km. uzunluğundaki adanın, hem de Simena, Teimiussa (Üçağız), Aperlai (Sıcak) İskelesi, Akvaryum Koyu, Gökkaya Koyunu da içinealan bölgenin genel adıdır. Adanın Simena’ya bakan kuzey kıyıları denizin 4-5 m. derinliklerine kadar uzanan, yarısı suyun içinde, yarısı dışında taş merdivenler, ev kalıntıları, iskelekalıntıları gibi antik çağlardaki depremlerde kısmen suya gömülen uygarlığın izleriyle doludur. Simena, Kekova Adası’nın karşısında bulunan yarımada üzerinde

Image
Image

-4-

Likya Uygarlıklar Müzesi

Müze, Antalya ili Demre ilçesinde Likya’nın en büyük beş kenti arasında yer alan antik Myra’nın limanı Andriake Ören Yeri’ndedir. Müze binasının kendisi de içinde sergilenenler gibi Likya tarihinin bir parçası. M.S. 129 yılında bir “granarium” yani tahıl ambarı olarak inşa edilen, yakın tarihteyse müzeye dönüştürülen binada, farklı Likya kentlerinde yapılan araştırma ve kazılarla keşfedilmiş; her biri Likya halkının dinî inançları, ekonomik ve sosyal yaşamı hakkında ipuçları veren eserler sergileniyor. Müze’deki Myra, Patara, Xanthos, Tilos, Pınara, Olympos, Arykanda ve Antiphellos salonları, isimlerini Likya Birliği’ni oluşturan kentlerden alıyor. Müze’yi gezmeden önce giriş bölümünde gösterilen Likya Uygarlığı hakkındaki bilgilendirme filmini izlemeniz, gezinizin daha doyurucu ve bilgilendirici olmasını sağlayacaktır. Müze’nin açık hava bölümünde yıllar süren kazılar ile ortaya çıkarılmış liman, çarşı, hamam, kilise gibi yapı kalıntıları görülebilir. Bu bölümdeki en ilgi çekici obje ise aslına uygun olarak yapılmış bir Roma ticaret gemisi. Antik Çağ’da limana yüklerin nasıl getirildiğinin canlandırıldığı bu bölüm ziyaretçileri zamanda yolculuğa çıkarıyor.

Anadolu’nun En Özgün Kültürü: Likya Uygarlığı Medeniyetler beşiği olarak adlandırabileceğimiz Türkiye toprakları, tarihi boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan biri de özgürlüklerine düşkünlükleriyle ünlenen, tarihteki ilk demokratik uygulamaların hayata geçirildiği Likya Uyğarlığı’dır. Kendinden önceki ve sonraki yıllarda tarih sahnesinde yer alanlardan farklılaşan pek çok yönü olması nedeniyle Anadolu’nun en özgün kültürü olarak da nitelendirilen Likya Uygarlığı tarihte bilinen ilk federasyon yapısını kurmuş, kendine has bir sanat anlayışı ve günümüzde hâlâ tam olarak çözülememiş bir dil geliştirmiştir. Hititlerin verdiği isimle “Lukka” yani “Işık Ülkesi” olarak kayıtlara geçen Likya toprakları, Türkiye’nin güneybatısında Fethiye ile Antalya arasında uzanan bir yarımadada yer alır. Günümüzde ziyaretçiler, sarp kayalık arazilerde kurulmuş kentlerinin izlerini keşfederken, Likyalıların neden böylesine özgürlüğüne düşkün bir halk olduklarının ayrımına mutlaka varacaklardır. Bölgede en dikkat çekici eserler Likyalıların ahşap yapılarının taklidi olan ve Likya sanatının özgünlüğünün en fazla yansıdığı eserler olarak kabul edilen kaya mezarlarıdır. Likyalılar için mezarlar o kadar önemlidir ki, mezarları koruyan yasalar çıkarmışlar hatta mezarlarla ilgili olarak “minti” adı verilen bir devlet kurumu dahi oluşturmuşlardır. Likya Uygarlığı’nın insanlığa en büyük katkısı günümüz demokratik sistemlerinin ilk örneğini hayata geçirmiş olmalarıdır. M.Ö. I. yüzyılda 23 kentin bir araya gelmesiyle oluşturulan Likya Birliği tarihteki ilk demokratik oluşum olarak kabul edilir. Bölgenin bir diğer önemi tarih sahnesinden yok olana kadar Likya halkının yalnızca burada yaşaması. Bu uygarlığın hatıralarını yaşatan “Likya Uygarlığı Antik Kentleri” de tarihsel önemleri ve özgünlükleri sayesinde UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde yer alıyor.

Image
Image

-5-

Sülüklü Sahili

Tamamı kum olan sülüklü sahili yavaş yavaş derinleşen sığ suyu sayesinde çocuklar için muhteşem bir oyun alanı niteliğinde.

-6-

Taşdibi Sahili

Dalgasız berrak suyuyla bölgedeki en çok talep gören plajdır. Çakıllı bir yapıya sahiptir, denizde girdikten 1 – 2 metre sonra su derinleşir.

Image